Üst düzey AfD üyelerini Pekin ve Moskova’ya bağlayan son araştırmalar, Haziran ayında yapılacak Avrupa seçimleri öncesinde aşırı sağ partinin oy tabanını sarstı ve ana tartışma noktalarından biri olan vatanseverlik davasına bağlılıkları konusunda şüphelere yol açtı.
Bir sonraki Avrupa Parlamentosu’nda aşırı sağın itici gücü olarak taçlandırılacağı yönündeki beklentilere rağmen, bir dizi skandal ve casusluk iddiası Almanya’daki AfD partisinin seçim kampanyasını tehlikeye atıyor.
AfD’nin, tek gerçek Alman vatansever olduğu imajından kaynaklanan büyük kazanım umutları, partinin Çin adına casusluk yaptığı iddiaları da dahil olmak üzere meşruiyetine bir dizi darbe almasıyla neredeyse tamamen suya düştü.
Geçtiğimiz ay, AfD’nin Avrupa seçimlerindeki en büyük adayı Maximilian Krah’ın asistanı Pekin adına casusluk yaptığı şüphesiyle tutuklandı ve ikilinin Parlamento ofisleri arandı.
Berlin’deki yetkililer, Jian G adlı yardımcının “Çin gizli servisinin çalışanı” olduğunu söyledi. Alman medyası, Krah’ın Rusya’nın yanı sıra Çin’le de kişisel bağları olduğunu iddia etti.
Bu arada partinin listesindeki ikinci isim olan Petr Bystron, Rusya yanlısı bir ağdan para almış olabileceği yönündeki iddiaları yalanladıktan sonra soruşturmayla karşı karşıya bulunuyor.
Daha sonra AfD’nin sorunları Çarşamba günü, Krah’ın eski parlamento asistanı Guillaume Pradoura’nın, Belçikalı yetkililerin Avrupa’daki Kremlin dezenformasyon ağının parçası olduğu iddia edilen milletvekilleri ve yardımcıları hakkında genişleyen “Russiagate” soruşturmasının bir parçası olarak evini ve ofislerini aratmasıyla devam etti.
Uzmanlar, uzun skandal dizisinin seçmen tabanını sarstığını ve vatanseverlik davasına olan bağlılıkları konusunda şüphelere yol açtığını söylüyor.
Berlin merkezli siyasi danışman Johannes Hillje, “Bu seçim kampanyasında, AfD’nin Almanya’daki tek vatansever güç olduğu şeklindeki temel söylem sarsıldı” dedi.
“Fakat eğer Rusya adına propaganda yapıyorsa, eğer kendi saflarında Çin’den bir casus varsa, o zaman bu vatanseverlikten başka bir şey değildir; onların deyimiyle bu aslında kendi anavatanına ihanettir” diye ekledi.
“Dolayısıyla Almanya’yı mı yoksa dış çıkarları mı savunan bir güç olduğu konusunda bu suçlamaya zaten katlanmak zorunda.”
AfD, Krah’ın bir İtalyan gazetesine, Holokost da dahil olmak üzere II. Dünya Savaşı sırasında büyük savaş suçlarına ağır şekilde karışan kötü şöhretli Nazi SS biriminin “tüm üyelerinin” savaş suçlusu olmadığını söylemesinin ardından kampanyaya katılmasını yasakladı.
Krah’ın AfD’nin imajına daha fazla zarar vermesini engellemek, Avrupa Parlamentosu’ndaki aşırı sağcı Kimlik ve Demokrasi (ID) grubunun Alman partisini bloktan çıkarmasını engellemeye yetmedi.
Parti eşbaşkanı Bjoern Hoecke’nin Nazi sloganı kullanması nedeniyle yargılanması ve Şubat ayında AfD’ye karşı, vatandaşlığa alınmış Alman vatandaşları da dahil olmak üzere on binlerce kişinin sınır dışı edilmesine yönelik gizli bir plana dahil olmaları nedeniyle düzenlenen kitlesel protestolar da dahil olmak üzere diğer skandallar, partinin meşruiyetine daha da zarar verdi.
Ancak tüm bunlara rağmen AfD partisi eş lideri Alice Weidel, mevcut AfD seçim kampanyalarındaki seçmenleri davanın yanında olduklarına ve partinin destekçilerinin de sadık kalması gerektiğine ikna etmeye çalışıyor.
Geçtiğimiz hafta sonu Marl’daki bir kampanyada “Biz ülkemiz için vatansever bir partiyiz, Almanya için vatansever bir partiyiz” diye bağırdı.
Kararsız seçmen yarışı devam ediyor
AfD’nin çekirdek seçmenleri son haberlerden etkilenmeyecek ancak kime oy verecekleri konusunda hâlâ kararsız olanlar bu skandalların ardından aşırı sağ partiden uzaklaşabilirler.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen geçtiğimiz günlerde AfD’ye oy verilmesine karşı çıkarak AfD’nin Rusya ve Çin ile bağlarının altını çizdi.
Mayıs ayı başında Kopenhag’da “Almanya’daki AfD politikacılarını ve AfD’nin önde gelen adaylarını Rusya’nın cebinde gördük” dedi.
Von der Leyen, “Ruhlarını Rus propaganda yayınlarında ve videolarında satıyorlar, hatta aşırı sağcı bir siyasetçinin yakın işbirlikçisi tutuklandı, Çin adına casusluk yapmakla ve Avrupa parlamentosundan bilgi vermekle suçlandı.” diye ekledi.
“Bütün bunların amacı toplumlarımızı içeriden bölmek ve benim en çok endişelendiğim şey toplum üzerindeki bu daha derin etkidir” diye vurguladı.
Avrupa seçimleri sadece ekonomik kriz bağlamında değil, aynı zamanda hükümet krizi bağlamında da gerçekleşiyor. Alman yönetici, bir sonraki bütçe de dahil olmak üzere pek çok konuda bölünmüş durumda ve çekişiyor ve şu anda çok düşük onay notlarına sahip.
Hillje, “Bu, seçmenlerin hükümetten duydukları memnuniyetsizlik nedeniyle hükümete bir ders vermek ve ulusal düzeydeki politikalardan memnun olmadıklarını göstermek için Avrupa seçimlerini kullanabilecekleri anlamına geliyor” diyor.
“Avrupa seçimleri sıklıkla bu amaç için kullanılıyor; Avrupa meseleleri ve tutumları hakkında oy vermekten çok, ulusal hükümete bir ders vermek için. Ve bu, Almanya’daki Avrupa seçimlerinde olası bir senaryo.”
AfD, 2019 Avrupa seçimlerinde aldığı yüzde 11’lik oydan hâlâ kazanç elde etmeye hazır görünüyor, ancak umduğu kadar olmasa da.
Yaklaşık 60,9 milyon Alman vatandaşının yanı sıra diğer AB ülkelerinden gelen 4,1 milyon kişi de Almanya’da mı yoksa kendi ülkelerinde mi oy vereceğine karar verebiliyor.
