Euroview’ler. Yeni Avrupa Parlamentosu’nda Putin ve Xi’nin daha fazla dostunu göreceğiz

Qatargate krizi, Avrupa Parlamentosu’nu onlarca yıldır vuran en büyük yolsuzluk vakası ve tartışmasız en ciddi olanı.

O dönemde Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola, bir kriz oturumunda meslektaşlarına “Avrupa demokrasisi saldırı altında” diyerek hitap etmişti.

Aynı şekilde, Almanya İçin Alternatif’in (AfD) baş adayı milletvekili Maximilian Krah hakkındaki yolsuzluk ve casusluk iddiaları, Rusya ve Çin’in AB’nin siyasi kararlarını etkileme konusunda ne kadar ileri gitmeye istekli olduğunu gösteriyor.

Alman yargısı, Parlamentodaki çalışmaları nedeniyle Rusya ve Çin’den ödeme yapıldığı iddiasıyla Krah hakkında iki ön soruşturma başlattı. Hatta Krah’ın yardımcılarından biri Çin adına casusluk yaptığı iddiasıyla tutuklandı. Aynı şekilde AfD’nin listesinde ikinci sırada yer alan Petr Bystron da Rusya’dan ödeme kabul ettiği iddialarıyla karşı karşıya.

Tehdit artıyor çünkü otoriter içgüdülere sahip partiler otoriter devletlerin daha coşkulu destekçileri ve karşılığında da genellikle bir şeyler alıyorlar. Bu partiler yaklaşan AP seçimlerinde nüfuz sahibi olacaklar: Örneğin Kimlik ve Demokrasi Grubu AP’nin üçüncü büyük partisi haline gelebilir.

Putin’i seviyorsanız ellerinizi kaldırın

Bu en güncel örnekler münferit vakalar değil: Marine Le Pen’in 2014 EP kampanyasının Rusya tarafından finanse edildiği ortaya çıktı.

Avrupa Parlamentosu, AB organları arasında tartışmasız en az etkili olan organ olsa da, üyeleri (MEP’ler), özellikle son aşamalarda mevzuatın şekillendirilmesinde yetkiye sahiptir.

Artık otoriter devletlerin Avrupa Parlamentosu ve komitelerinde nüfuz satın almaya istekli olduklarını görebiliyoruz. Yabancı müdahalenin Truva atı haline gelmeleri için milletvekillerine rüşvet vermeye çalışıyorlar. Ve elbette para transferlerinin bir kısmı oy şeklinde geri dönüş alıyor.

Araştırmamıza göre, Avrupa Parlamentosu’nun ana akım siyasi grupları otoriter rejimleri eleştirirken, yelpazenin her iki ucundakiler ise çok daha fazla destek veriyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Haziran 2023’te Derbent’teki Naryn-Kala kalesini ziyaret etti

Otoriter devletler arasında en eleştirel olanı Renew’i Avrupa Halk Partisi, Yeşiller, Sosyalistler ve Demokratlar takip ederken, Avrupalı ​​Muhafazakarlar ve Reformistler geride kalıyor.

Aşırı sağ Kimlik ve Demokrasi (ID) ile aşırı sol Sol ise açık ara en az eleştirel olanlar. Aynı zamanda aralarında küçük farklar da var.

Aşırı sağcı otoriterlerin gözde rejimi Putin’in Rusya’sıdır: ID, Rusya’dan çok Çin’e ve diğer otoriter ülkelere karşı daha eleştireldir. Bu arada aşırı sol, hem Putin’in Rusya’sını hem de Xi’nin Çin’ini seviyor: Sol grup Rusya ve Çin’i daha az, diğer otoriterleri ise daha çok eleştiriyor.

Avusturya, Bulgaristan, Çekya, Polonya ve Romanya’daki ana akım partilerin yanı sıra Macaristan ve Slovakya’daki muhalefet partileri Avrupa Parlamentosu’nda Moskova ve Pekin’i oldukça eleştiriyorlar.

Ancak Avrupa arenasında otoriterlerin eleştirilmesi toplumsal açıdan arzu edilir bir durumdur (ve bireysel olarak Avrupa Parlamentosu üyelerinin inançlarını yansıtır) ve Doğu Avrupalılar genellikle uslu durmaları gerektiğini hissederler. Ancak aynı partiler, kendi iç parlamentolarında veya hükümetteyken revizyonist süper güçlere karşı çok daha destekleyiciler.

‘Özgürlük arıyor’

Avusturya, Bulgaristan ve Romanya’da yerel temsilciler bu otoriterlere karşı daha “pragmatik” davranıyor. Örneğin, Avusturya Halk Partisi’nin (ÖVP) milletvekilleri, Avrupa Parlamentosu’ndaki diğer ana akım partilerle birlikte otoriterleri kınıyor. Ancak içeride ÖVP liderliğindeki hükümet Kremlin’in kritik girişimlerini engelliyor.

Diğer partiler otoriterlerin daha tutarlı dostlarıdır. Bu partilerden bazıları halihazırda hükümette veya yakında hükümette olacaklar.

Çoğu, Çekya’nın Özgürlük ve Doğrudan Partisi ve Slovakya’nın Cumhuriyet Hareketi gibi uçlarda yer alıyor. Dikkate değer tek istisna, Avusturya’da anketlerde önde giden ve yaklaşan Avrupa seçimlerinde hükümet partisi olabilecek Avusturya Özgürlük Partisi’dir (FPÖ).

FPÖ, Kremlin’le bilinen dostane bağlarını sürdürüyor ve hatta 2016’da Putin’in partisi Birleşik Rusya ile bir “dostluk” anlaşması imzaladı.

FPÖ milletvekilleri önemli oylamalarda ve konuşmalarında Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini kınamadı. AB’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımlara karşı çıkan grup, Avusturya’da konuyla ilgili referandum yapılması çağrısında bulundu.

Mart 2016’da Viyana’daki bir mülteci kampına karşı düzenlenen gösteri sırasında protestocular “mülteci kampına hayır” pankartı taşıyor

FPÖ’nün seçim panolarında Volodymyr Zelenskyy’nin Ursula von der Leyen’i öpmesi Brüksel’in “savaş çığırtkanlığında” ne kadar ileri gittiğini gösteriyor.

Bazı partiler Kremlin’in ve diğer otoriterlerin “yumuşak savunucuları” gibi görünüyor. Macaristan’ın Fidesz’i, Slovakya’nın SMER-SD’si ve Bulgaristan’ın BSP’si aşırı sağa benzer bir dil kullanıyor ancak muhtemelen otoriterleri açıkça desteklemenin itibar maliyeti endişesinden dolayı Avrupa Parlamentosu’nda oy kullanmaktan kasıtlı olarak geri çekiliyorlar.

Viktor Orbán’ın Fidesz’inin değişimi muhteşem. Fidesz’in 2021’de EPP’den ihraç edilmesinden bu yana, Fidesz milletvekilleri daha sık Rusya ve Çin lehine oy kullanıyor.

Fidesz milletvekilleri, Macar hükümetine dost olan ülkeleri kınamaktan kaçınmak için kasıtlı olarak oy vermekten kaçınıyor gibi görünüyor. Kremlin açısından kritik oyların sayısından daha fazla, Rusya ile ilgili konulardaki oyları kaçırdılar.

Rusya’nın topyekûn işgalinden sonra daha sık çekimser kaldılar, hatta Kremlin’i kınayan kararlara karşı oy kullanmaya başladılar. Endişe verici bir şekilde, Ukrayna işgalinin yıldönümünde, Rusya’yı saldırgan savaşının yanı sıra Belarus’un Rusya ile ittifakından dolayı kınayan bir karara oy veremediler.

Güçlü müttefikler bekliyor

Avrupa seçimlerinden sonra otoriter rejimlerin AB’nin karar alma sürecini etkilemek için daha fazla giriş noktası olacak.

FPÖ gibi aşırı partiler daha fazla yetki kazanmaya hazırlanıyor ve Macaristan Bizim Vatanımız (Mi Hazánk) ve Bulgar Uyanışı (Vazrazhdane) gibi yeni aşırı sağ ve Kremlin yanlısı partilerin de Avrupa Parlamentosu’na katılması muhtemel.

Dolayısıyla otoriter devletler Avrupa Parlamentosu’nun şahin dış politika yaklaşımını yumuşatmaya devam ettikçe, giderek güçlenen aşırı sağda güçlü bir müttefik bulacaklar.

Péter Krekó İcra Direktörüdür ve Richárd Demény, Siyasi Sermaye Enstitüsü’nde Siyasi Analisttir.

Euronews olarak tüm görüşlerin önemli olduğuna inanıyoruz. Önerilerinizi veya sunumlarınızı göndermek ve sohbetin bir parçası olmak için [email protected] adresinden bizimle iletişime geçin.